Günaydın Mersin!
Bir önceki günün stresinde içmiş olduğum az acı, yarım tatlı kahvelerin etkisi olsa gerek, sabahın bulutları arasında yol bulmuş ışıkları sızmadan kendimi ayakta buluverdim.
Her ne kadar beş dakika daha uykunun tadına varmak istesem de , tadı damağımda kalmış olacak ki, bir türlü o derinliğe dalış yapamadım . Tabi durum böyle olunca hemen kalkıp tüm hazırlıklarımı yapıp, iş yerime gitmek için hazırlandım.
Araya sıkıştırdığım bir fincan kahveyi de es geçmemek önemli, çünkü bu zamanlarda en çok enerji veren o oluyor . Her yudumda biraz enerji alırken, biraz da düşünüyor kafamın içindeki “neden insanlar bu kadar mutsuz, neden insanlar artık çok az gülüyor” derken, aklıma bir kez daha dünyayı saran virüs geliyor .
Önceki hayatı düşünmeye başlıyorum hemen. Aslında değişen pek bir şey olmadığını görüyorum gözümün önünde akan geçmişte .
O kadar düşüncenin arasında kaybolmadan, hemen kalkıp yola koyuluyorum . Yol, yol değil, her metresi bir kitap serüveni gibi . Bir yanında vitesi bire takmak yerine geriye takıp arkadaki araca çarpan tontiş abla, etrafı sarmış çok bilmiş şampiyonlukları olan, akıl veren kızan usta şoförler . Diğer tarafında ise maske takmadan çıktığı için avaz avaz bağırılarak uyarılan adam, uyaranın da sesi anlaşılsın diye maskeyi indirip adamın yüzüne yüzüne haykırması, şaşkın adamın da “Yüzümü Tükürükleme “ diye bağırması, derken akıp gitmeye devam ediyorduk . İleri de neler mi var ?
Yarım kepenkli kara kara düşünen esnaflar .
AVM (Anti Virüs Merkezi)'nin önünde İçeri girmek için park etmiş onlarca insan. Mesafe uyarısı yapan mesafesiz güvenlikler.
Elinde simitleriyle zabıtalardan kaçan çocuk, derken daha fazla dayanamayıp biraz daha hızlı yoluma devam ediyorum .
İş yerime geldiğimde ise yine bir kahve söylüyorum. Masaların üzerinde ters dönmüş sandalyelerden bir tane alıp, üzerine oturup usulca bekliyorum ve en önemlisi düşünüyorum .
Aklımdan hiç çıkmayan sorular ve cevaplar savaşırken, üzerine bir soru daha soruyorum ;
İnsan ne için yaşar?