ÇETO’NUN GÜNLÜĞÜ
TEBEŞİR TOZUNA BULANMIŞ ÖYKÜLER
“Bir kitap okudum hayatım değişti” denir ya!
Ya da bir şiir okursun, bir film izlersin, farkında olur ya da olmazsın ama yaşamına yön verir…
Bütün bunlar insan yaratımından çıkmıştır.
Kafa yoran, çaba harcayan insanların üretimleri diğer insanları etkiler, olumlu veya olumsuz.
Bir de insanın kendisi vardır yaşamınıza doğrudan dokunan.
Erdinç Aydın, böyle bir insandır.
Bilmeyenler için yazayım; Erdinç Aydın, edebiyat öğretmenidir.
Fakat öğretmenden öte gerçek bir eğitimcidir.
Bildiğimiz edebiyat öğretmeni kalıplarının dışında, on parmağında on marifet olan ve bu marifetlerini insanlar için kullanmaktan büyük haz alan biridir.
Oyun yazar, öğrencileri eğitir, oyun yönetir, sahneler, öykü yazar, şiir yazar, şarkı sözü yazar, besteler, çalar (çalmak derken, saz, gitar vs), söyler…
O kadar çok gencin yaşamına dokunmuştur ki, çoğuna bizzat tanığım.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de “Yaratıcı Yazarlık Atölyesi” oluşturur. Atölye sonunda gençler, hatta öğretmenler öyküler yazar. Bunlarla yetinmez, “madem yazdınız, haydi bu öyküleri kitap olarak yayınlayalım” der. Onlarca öykünün içinden değerlendirme yapar, oturur her öyküyü düzenler, nakış gibi işler ve yayınlatır.
İşte bu kitabı yolladı bana. Bir solukta okudum.( Lafın gelişi tabi, birkaç günde soluklana soluklana, sindire sindire okudum)
Kendisiyle birlikte 14 yazarın toplam 16 öyküsünün yer aldığı kitabın adına da “TEBEŞİR TOZUNA BULANMIŞ ÖYKÜLER” der.
Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan çıkan kitabı internetten edinebilirsiniz, öneririm.
Kitaptaki öyküler beni 16 farklı dünyaya, sayısız duyguya götürdü.
Hemen hepsinin ilk ürünleri olmasına karşın (Erdinç Aydın’ın çok önemli dokunuşlarıyla) keyifle, sıkılmadan okudum.
Yazıların çoğu öyküden çok anlatılardı.
Emine Sude EL’in DÜŞ(ÜŞ)’ünde düşlerini, KIRMIZI’da düşsel yolculuğunu yaşadım.
TURUNCU BENEK yazısıyla Tülay ARIN; güzeli ve çirkini, çirkinden güzele dönüşümü, değişimi anlatıyordu tatlı tatlı… MEŞE MASALI’nda “biten yaşamdan yeni masallar doğar, çünkü aslolan yaşamın kendisi ve sürekliliğidir” diyordu.
Mehmet SEVGİLİ’nin kaleme aldığı PLATİN adlı öyküsü, güzel kurgulanmış, gidişatını merakla ve keyifle okuduğum, okuyanı şaşırtan bir çalışmaydı. Çok çarpıcı bir kısa film olur bu öyküden!
Emine Yavuz ÇETİN, KUZGUN adlı çalışmasıyla, bize belletilen “uğursuz karga” imajını yerle bir ediyordu. YÜK öyküsü canımı acıttı. Hangimiz zaman zaman kendimizi yük olarak görmedik ki. Ama kader denen yük en ağırıydı, kadının sırtına yüklenen ağır bir yük…
Aynı zamanda okul müdürü de olan Zekeriya MERCAN’ın ÖNYARGI öyküsü beni doğduğum topraklara götürdü. Bize dayatılan önyargılara aldırmadan; gitmek, yaşamak ve tanımak gerektiğini anlattı. Halkların başka halklarla, insanın başka insanlarla bir derdinin, bir sorununun olmadığını anlatıyordu öykü. Yeter ki önyargılara mahkum olmayalım.
YALNIZ adlı çalışmasıyla, çoğu şeyin değerini kaybedince anlamak gibi kötü bir huyumuz olduğunu bir kez daha hatırlattı Gamze YURDAGÜL.
Biraz daha uğraşsa romana dönüşecek uzun bir öyküyle karşıma çıktı Halil ÇELİK. Kurgusu, akıcı anlatımı ve birbirini takip eden olaylar zinciri ile SEYİR DEFTERİ en çok şaşırdığım öykülerden biri oldu. Bu çalışmada Erdinç Aydın ustalığı ve dokunuşları çok belliydi.
SOKAĞIN ÇOCUKLARI, klasik bir başarı öyküsünü işlemiş Salih Taha ACAR. Hızlı atlamalarla finali yapmış.
Zeynep Berrin ŞENOĞLU; kader kurbanı bir baba, ona olan özlemi ve yaşanan hayal kırıklığını BABA öyküsünde dile getiriyor.
FİLİZ adlı öyküyle çorbada somut bir tuzum olsun diyen Erdinç AYDIN, töre cinayetini kısa ve sert biçimde anlatmış.
Elif ORAL; “Yalnızlık, nefret ve düşmanlığın, yaşadığı aşkın meyvesidir. Ruhu sıkışmış, yaralı ve çaresiz bir insan başkasının özgürlüğü olamaz” diyordu KEMANIN ÇIĞLIKLARI anlatısında.
Zifiri cehaleti ve cehalet karşısındaki çaresizliğin korkunç sonucunu HORTLAK adlı öyküsüyle yüreğimizi kanatırcasına anlatmış Ersen YILMAZ.
Arda ERDOĞMUŞ’un, bir insanın ruhunda, bedeninde ve beynindeki sancılarını, karmaşıklığını, bunalımlarını anlattığı FLÜT adlı çalışması ile sonlandı kitap.
Başta Erdinç AYDIN olmak üzere emeği geçen, üreten herkese teşekkür ederim.
Şimdi gelelim bazı serzenişlerime…
Erdinç Hocayı aradım ve düşüncelerimi söyledim. Burada da dile getireyim.
Mersin’de örneği görülmemiş çok önemli bir şey yapılmış. Ortaya bir kitap çıkmış. Buraya kadar güzel.
Peki, bu ürünün tanıtımı yapılabilmiş mi?
Erdinç Aydın, dostum olmasa benim haberim olmayacaktı mesela.
Kitap çıktıktan sonra, Gazeteciler Cemiyeti’nde ya da İçel Sanat Kulübü gibi şehrin sanatsal kurumunda veya okulda (basına da haber verilerek) bir tanıtım toplantısı yapılamaz mıydı?
Haber yapmak için tüm yazar ve emeği geçenlerin toplu bir fotosunu rica ettim, o da yok.
Ayrıca sıcağı sıcağına bir imza günü ve söyleşi düzenlenebilir, bu vesileyle birçok insana ilham verilebilirdi.
Okul idaresi, okullarının tanıtımı için çok önemli bir fırsatı neden ıskalamış (tepmiş) anlam veremedim.
Sonuç olarak; şimdi tatile girildi, ama okullar açılınca böyle etkinliklerle bu güzel ve örnek çalışma insanlara anlatılabilir.