Büyükşehirde yaşayanlar daha kaygılı ve öfkeli!
Büyük şehirlerde yaşamak insana iş olanakları, sosyal çevre, eğitim, kültür, sanat, gibi konularda avantaj sağlarken, yoğun ve stresli hayat kent sakinlerinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor.
GÜNAYDIN MERSİN
Uzman Klinik Psikolog Ece Reçber, büyük şehirde; kalabalık, trafik, ekonomik zorluklar gibi yaşam koşullarının birçok psikolojik hastalığı tetiklediğini, bunların başında da kaygı bozukluğu, depresyon ve öfke kontrol bozukluğunun geldiğini söyledi.
Uzman Klinik Psikolog Ece Reçber, büyük kentlerde yaşayan insanların tahammül seviyesinin giderek düştüğünü belirterek, “kalabalık şehirlerin psikolojik rahatsızlıkları besleyebilecek birçok yönü var. Hayat daha zor sürdürülüyor. Özellikle öfke kontrol bozukluğu, kaygı bozukluğu ve depresyon toplumda giderek yaygınlaşıyor” dedi.
Ece Reçber, “ Büyük şehirde yaşayan insanlarda rutin bir düzen hakim. İşe gittiğimiz saat, kullandığımız yol, iş yerinde muhatap olduğumuz insanlar, eve döndüğümüz saat belli. Bir noktada yeni güne uyanmak için motivasyonumuz kalmayabiliyor. ‘Yaşamaktan keyif almıyorum, her şey çok aynı’ cümlelerini çok duyuyoruz. Büyük şehirde insanlar çok daha çabuk sonuca ulaşmak istiyorlar. Birbirlerine karşı sergiledikleri anlayışta da düşüş var. Bu öfkeyi tetikliyor. Kişilik yapısına bağlı olarak tahammül seviyesi farklı olsa da en ufak tartışma bile ölümle sonuçlanabilecek kavgalara dönebiliyor. Eğer öfkelendiğinizde kendinizi kaybediyor, kendinize ya da bir başkasına zarar verecek noktaya geliyorsanız, bu konuda uzman yardımı almanız gerekiyor demektir” diye konuştu.
“ÖFKEYLE BAŞ ETMEYİ ÖĞRENMEMİZ GEREKİYOR”
Reçber, öfke ile baş etmeyi öğrenmemiz gerektiğini ifade ederken sözlerine şöyle devam etti, “Büyük bir kentte yaşamayı tercih etmiş olabiliriz veya burada yaşamak zorunda kalmış olabiliriz. Hepimiz toplu taşıma kullanmak, trafiğe dahil olmak zorundayız. Büyükşehrin koşullarını kabullenmeli ve bu koşullarda mutlu ve huzurlu olmanın yolunu aramalıyız. Bizim için kabul kelimesi çok önemli. Kendimize en huzurlu en konforlu alanı nasıl yaratırız bunun için çaba göstermemiz gerekiyor. Belki işe gidiş geliş saatimizi değiştiremeyiz ama, iş dışında kalan zamanlarında sosyal alanda ne yaptığımızı kontrol edebiliriz. Kendimize iyi gelen aktivitelerin yaparak o alanda kendimizi rahatlatabiliriz. Değişimi çok büyük kanallardan bekliyoruz . Oysa çok daha ufak şeylerin birleşimiyle değişim mümkün olabiliyor. Güne başladığımız andan itibaren günlük rutinde ufak değişiklikler yaptığımızda, gün akışında, gün sonu tatminimizde de değişiklikler olduğunu fark edeceğiz. İşe gittiğimiz bir sokağı bile değiştirmek bile bize motivasyon kaynağı olabilir. Stabil tarzın dışında kıyafetler giymek iyi hissettirebilir. Uyandığımızda her gün ilk kahve içiyorsak o gün bir farklılık yapıp pencereyi açıp nefes almak iyi gelebilir.”
OLUMSUZ DUYGU VE DÜŞÜNCELERLE BAŞ EDEMİYORSANIZ YARDIM ALIN
Reçber, “Kişinin günlük hayatını sıkıntıya sokacak bir düşünce duygu yoğunluğu varsa, işlerini aksatmasına sebep oluyorsa, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş edemiyorsa uzman desteği alması gerekiyor demektir. Kişi bize geldiğinde günlük hayatındaki işlev kaybına, kendisini neyin sıkıntıya ve strese soktuğuna bakarız. Mutlaka temelde yatan ve kişinin baş etmekte zorlandığı bir duygu, bir düşünce vardır. Tedavide amaç hem semptomları azaltmak hem de kişiye sorunlarıyla, olumsuz duygu ve düşünceleriyle baş etme becerisi kazandırmaktır. Biz o duygu düşünceyle baş etmeyi öğretiyoruz. Bu bakış açısıyla alakalı bir durum. Hepimizde soyut birer psikolojik gözlük var. Bazen gözlük camımız kirlendiği için diğerlerinden daha farklı bir bakış açısına sahip olabiliyoruz. Bizim amacımız kirlenen gözlük camını temizlemek. Tedavi için bazen yalnız terapi yeterli olurken bazen terapi ile eş zamanlı olarak ilaç tedavisi de gerekebiliyor” şeklinde konuştu.